Paul Cèzanne (1839 - 1906)


Van Gogh, Gauguin, Seurat, Lautrec, Cezanne gibi İzlenimcilik sonrası sanatçılar modern resmin öncüleri olarak kabul edilmektedirler. Bu sanatçılar arasında, resim sanatında köklü değişikliklerin yolunu açan bir anlayışın yaratıcısı olan Cezanne’ın ayrıcalıklı bir yere sahip olduğu görülmektedir. O, gönüllü bir şekilde inzivaya çekilerek sürekli çalışmış ve tuvalle olan hesaplaşması sonucunda resim sanatında çığır açmıştır.
Paul Cezanne, varlıklı bir banker ve tüccarın oğlu olarak, 1839 yılında Aix- en- Provence’da dünyaya gelmiştir. Collège Bourbon’da aldığı eğitim sırasında, edebiyat alanında ünlü bir isim olacak Emile Zola ile dostluk kurmuştur. Kendisi için çok şey ifade eden bu dostluk, Aix’in kırlarında yapılan uzun gezintiler sırasında sanat üzerine yoğunlaşan derin sohbetlerle pekişmiştir. Nana ve Meyhane’nin yazarı Zola, çok sonraları Cezanne’a yazdığı bir mektubunda bu günleri şu şekilde hatırlayacaktır: “On yıl boyunca sanattan ve edebiyattan konuşup durduk… Farkında olmaksızın bizim birer devrimci olduğumuzu şimdi görebiliyor musun?‿
Aix`de Zola’yla birlikte doğayla içiçe süren yaşantı, onun sanat görüşünün biçimlenmesinde etkili olan erken kaynaklardan birisi olarak değerlendirilebilir. Zola’nın 1858’de annesiyle birlikte Paris’e yerleşmesi, bu yaşantının kesilmesine neden olmuştur, ancak iki arkadaş sanat üzerine tartışmalarını düzenli mektuplaşmalarla sürdürmüşlerdir.
Bu sırada Cezanne, babasının isteğiyle Aix’deki üniversitede hukuk öğrenimi görmeye başlamış, fakat aynı zamanda alçı heykellerden kopyalar ve doğadan çalışmalar yaptığı çizim akademisine kaydolmuştur.
Giderek resme yoğunlaşmaya başlaması ve hukuk eğitimini ikinci plana atması, Zola’nın onu heyecanlandıran Paris hikayeleri ve Paris’e gelmesi konusundaki ısrarlarıyla birleşince 1861’de babasının izniyle bu şehre gitmiştir.
Burada Atelier Suisse’de resim eğitimi almaya başlamıştır. Her sabah 6 ile 11 arasında beş saat süren çalışmalar sonrasında, zamanının çoğunu Louvre’da eski ustaların eserlerini inceleyerek geçirmiştir. Fakat altı ay sonunda, Zola’nın karşı çıkışına rağmen, Aix’e geri dönmüş ve babasının ofisinde çalışmaya başlamıştır.
Aix’de geçen yaklaşık bir yıllık sürenin ardından, 1862 sonlarında tekrar Paris’e gitmiştir. Atelier Suisse’de Pissarro ile tanışması onun sanat kariyeri açısından son derece önemli bir gelişmedir. Pissarro aracılığıyla 1862’de Monet, Bazille, Sisley ve Renoir ile tanışmış, nadiren de olsa genç sanatçıların Café Guerbois’daki toplantılarına katılmış, fakat tartışmalara dahil olmamıştır.
Cezanne, bu dönemde babasından gelen harçlıkla yaşamını sürdürmektedir. 1863’de Reddedilenler Salonu’nda eserlerini sergilemiştir. Akademi jürisinin, sanatçıların eserlerini gösterebildikleri düzenli bir sergi etkinliği olan ve sanat ortamı açısından büyük önem taşıyan Paris Salonu’na gönderilen resimlerin tümünü geri çevirmesi üzerine düzenlenen bu sergi, Akademi karşıtı öncü sanat yaklaşımlarının toplandığı bir etkinlik kimliğini kazanmıştır. Sanat kariyerinin başlangıcındaki Cezanne’ın bu sergide yer alması, onun öncü kimliğinin ilk işaretlerini vermektedir. Bu arada, yakın dostu Zola 1866’da L’Evenement gazetesinde onu öven yazılar yazmıştır.
Paris’teki ilk dönemlerinde, özellikle Delacroix’nın sanatından etkilenmiş olduğu anlaşılmaktadır. Louvre’da ustalardan kopyalar yaparak çalışmakta, Zola ile sanatın geleceği üzerine tartışmalar yapmaktadır. 1870’e kadar Paris’te çalışmalarını sürdürmüş olmakla birlikte, 1865 ve 1866’da Aix’de uzun süreli olarak ikamet ettiği dönemler olmuş ve bu sırada babasının, amcasının ve ressam Achille Emperaire’in palet bıçağı tekniğiyle gerçekleştirdiği ve koyu renklerin hakim olduğu portrelerini yapmıştır. 1860’larda sanatçının coşkulu güneyli yaradılışı kendini bir seri melodramatik ve az çok erotik nitelikte resimde ifade etmiştir.
Otopsi (1861) ve Cinayet (1870) gerilimin yüksek olduğu çalışmalarıdır; buna karşılık Kaçırma (1867) ve Aziz Antonio’nun Baştan Çıkarılışı (y.1870) erotizmin hissedildiği bu döneme ait örneklerdir. Bu resimlerin ortak özelliği, belirgin bir deformasyon ve koyu renk kullanımıdır. Bu dönemde ayrıca bazı natürmort çalışmaları da gerçekleştirmiştir.
1860’lı yıllarda Paris’te yoğunlaşan çalışmaları, Fransa- Prusya savaşının çıkması üzerine kesintiye uğramış ve sanatçı, Fransa’nın güneyindeki Estaque’a, sonradan karısı olacak modeli Hortense Fiquet ile birlikte gitmiştir. Babası bu kadınla olan ilişkisinden dolayı Cezanne’a destek olmayı kestiği için maddi açıdan sıkıntı yaşadığı bu dönemde, resme giderek daha fazla yoğunlaşmıştır. 1866’da Seine nehri kıyısında ilk açık hava resmi çalışmalarını yapmış olan sanatçı için güneyin ışığı yeni bir kaynak olmuştur.
1872 yılında Ponoise’da, Pissarro ile birlikte çalışmaya başlamış ve onunla uzun ve verimli bir düşünce alışverişine girerek ışıklı, izlenimci palete yönelmiştir. Pissarro ile çalıştığı bu dönemde, izlenimcilerin geliştirdiği renk ve ışık kuramlarını özümsemiş olan Cezanne, aynı sıralarda Van Gogh’la ve resimleri karşılığında kendisinden boya ve tuval bezi alabildiği sanat taciri Julien Tanguy ile tanışmıştır. Bir başka sanat taciri ünlü Ambroise Vollard, ilk defa Cezanne’ın bir resmini Tanguy’ün vitrininde görüşünü şu şekilde hatırlamaktadır: “İlk defa olarak ressamın bir tablosunu görüşüm, bir nehir kenarı gösteren bir resmi, Clauzel sokağındaki küçük bir boya satıcısının, Tanguy Baba’nın vitrininde idi. Bu bende, mideme yediğim bir darbe etkisini yarattı.‿[VOLLARD, A.; Bir Tablo Satıcısının Anıları, ç: Nur Vergin, Halk El Sanatları Yayınları, İstabul, 1974, s77]
Cezanne, 1874 yılında fotoğrafçı Nadar’ın Paris’te Boulevard des Capucines’deki stüdyosunda açılan ilk izlenimci sergiye katılmıştır. Sergide yer alan Modern Olympia halkın en fazla tepkisini çeken eserlerden birisi olmuştur. Manet’nin aynı konulu resmine gönderme olan bu çalışmada; siyah bir kadın tarafından elbiseleri çıkartılan uzanmış çıplak bir kadın figürü ve onları izleyen bir erkek figürü (muhtemelen Cezanne’ın kendisi) yer almaktadır. Fırça vuruşlarındaki rahatlık ve figürlerdeki deformasyonun dışında, konunun çarpıcılığı tepkilerin odak noktası olmasına yol açmıştır. Sergideki diğer izlenimci tarzdaki manzaraların arasında bu konu özellikle dikkat çekmiş olmalıdır.
Sanatçı, izlenimcilerin üçüncü sergisine 16 resmiyle katılmıştır. Bu dönemde, üslubunda giderek Cezanne’ın yaradılışındaki coşkulu romantizmin etkileri durulmaya başlamış ve aslen ona pek de uygun olmayan Delacroix benzeri tekniği terketmiştir. 1870’li yıllarda ürettiği manzara, natürmort ve portrelerde kendine özgü resim dilinin oluşmaya başladığı görülmektedir. Sanat görüşünün izlenimcilerinkiyle uyuşmadığını anlamıştır. O, izlenimciler gibi, doğadan anlık izlenimler edinmeye ve bu nedenle hızlı çalışmaya temellenen resim anlayışından farklı bir görüşe sahiptir. Cezanne da izlenimciler gibi doğadan çalışmayı benimsemiş olmakla birlikte, onlardan farklı olarak doğayı yalnız geçici görünümüyle değil, kalıcı ve değişmez değerleriyle vermek istemektedir.

Onun resminde, çizgi, ton ve renk başlıca öğelerdir. Renk ise, çizgi ve tonu da içeren temel öğedir. Sanatçı bu konuda şunları söylemiştir: “Çizgi ve renk ayrı şeyler değildir, boyarken çizersiniz de… Renk doygun duruma gelince form da bütünlük kazanmış olur.‿
Louvre’da eserlerini inceleme fırsatını bulduğu Poussin’i doğadan yola çıkarak yeniden yaratmayı amaçladığını belirten Cezanne, doğada varolan biçimleri silindir, koni, küre gibi geometrik biçimler olarak ayrıştırmış ve bunlardan yola çıkarak doğayı yeniden yaratmayı amaçlamıştır. Onun amaçlarından birisi de, izlenimciliğe biçimsel nitelikler kazandırarak, bu akımı bir müze sanatı gibi sağlam ve sürekli bir içeriğe büründürmektir. Uzun ve zahmetli çalışma yöntemi, Cezanne’ın pekçok resmini tamamlayamamasına neden olmakla birlikte, yoğun çalışma temposu çok sayıda başyapıt üretmesine olanak sağlamıştır.
Estaque, Aix ve Paris’te süren yaşamı sanatla doludur ve daha 1874 tarihli Yukarıdan Auvers Görünümü ve 1873- 1877 arasına tarihlenen Büfe Üzerinde Kaplar, Meyveler ve Bisküitler adlı natürmortunda yukarıda değinilen sanat görüşünün örneklerini vermeye başlamıştır. Başta Estaque’da yaptığı görünümler olmak üzere manzaralar, portreler, natürmortlar, yıkananlar, kağıt oynayanlar gibi temalar etrafında gelişen sanat anlayışı; titiz ve derin bir doğa gözlemine ve ışık, renk, kompozisyon analizine dayanmaktadır. Büyük Yıkananlar,Kağıt Oynayanlar, Sainte- Victoire Dağı, Madam Cezanne gibi eserlerinde doruğa ulaşan resim dili, kendisinden sonra gelen kuşakları derinden etkilemiş ve Cezanne’a modern sanatın öncüsü olma onurunu kazandırmıştır.
Babasının 1886’daki ölümü, ona doğum yeri olan Aix’daki evinde resme yoğunlaştığı bir inzivaya çekilebilme olanağını veren serveti sağlamıştır. Eleştirmenler ve halktan gelen tepkiler ile yakın dostu Zola’nın 1886’da yayınladığı L’Oeuvre adlı kitabında başarısız bir ressam karakteri olan Claude Lainter için Cezanne’ı model alması bu gönüllü inzivanın nedenleri arasında yer almış olmalıdır. Ama daha da önemlisi, bu onun sanatçı kişiliğinin doğal bir sonucudur. “Gerçek sanatçı gösterişi sevmez, zamanın moda akımlarına bel bağlamaz, kendi köşesinde çalışmayı yeğler yalnızca… Araştırır ama, ben buldum diye ortalığı gürültüye boğmaz asla.‿

Bu dönemde öncü sanata verdiği destekle tanınan sanat taciri Vollard’ın, Tanguy’ün vitrininde eserlerini gördüğü Cezanne’ın bir sergisini açmak için ona ulaşma çabası, sanatçının kendisini ne ölçüde izole ettiğini ortaya koymaktadır: “…mesleğe girer girmez ilk tasarım bir Cezanne tabloları sergisi oldu. Fakat bunun için ressam ile ilişki kurmam gerekiyordu. Bu oldukça güç bir işti, zira Cezanne katiyen adresini vermezdi.‿[VOLLARD, a.g.e., s.78]
Vollard’ın çabalarıyla düzenlenen ilk büyük Cezanne sergisi, 1895 yılında gerçekleşmiştir. Vollard’ın, kendisinin bir portresini de yapmış olan Cezanne’a olan hayranlığına ünlü Amerikalı yazar Gertrude Stein’ın anılarında tanık olabiliriz: “Gertrude Steşn’la erkek kardeşi Cezanne’ları görmek istediklerini söylediler. Vollard’ın yüzü biraz yumuşadı ve oldukça kibar bir tavra büründü. Gertrude Stein’la kardeşinin sonradan öğrendiklerine göre, Cezanne, Vollard’ın taptığı bir ressamdı.‿[STEIN, Gertrude; Alice B. Toklas’ın Özyaşamöyküsü, ç: N. Kasap, 1.basım, Metis Yayınları, İstanbul, Ocak 1992, s.42]
Yaşamının sonuna değin üreten Cezanne, 1900’ların hemen başlarından itibaren sanat ortamında saygın bir yer edinmeye başlamış, 1904 Sonbahar Salonu’nda sanatçıya özel bölüm ayrılmıştır. Çağdaş sanat akımlarını derinden etkilemiş olan Cezanne, ilerlemiş yaşında bile doğadan yola çıkan sanat anlayışından ayrılmamıştır: “Yaşlandım iyiden iyiye… Yaşayacak fazla bir zamanım kalmadı. Gerçeklik doğadadır, bunu kanıtlayacağım.‿
Cezanne, güncel sanat ortamına çok fazla girmeden, sanat üzerine düşünerek, yılmadan çalışıp üreterek ortaya koyduğu sayısız eseriyle gerçekliğin doğada olduğunu kanıtlamıştır.